EDEBİYAT NEDİR? EDEBİYATIN GAYESİ NE OLMALIDIR?

15-04-2022 17:11
EDEBİYAT NEDİR? EDEBİYATIN GAYESİ NE OLMALIDIR?

EDEBİYAT NEDİR? EDEBİYATIN GAYESİ NE OLMALIDIR?

 

Atatürk’ün aydın bir insan ve devlet adamı olarak, en çok üzerinde durduğu iki konu vardır: İyi hitabet ve güzel edebi yazı yazmak.

 

Bir akşam toplantısında söz "edebiyat”tan açılmıştı... Yıl 1937 ve konuşma sorularla başladı: Edebiyat nedir? Osmanlı devrinde ve bugüne kadar Cumhuriyet rejiminde edebiyat kavramı neye karşılık geliyor? Okullarda edebiyat nasıl okutuluyor? Cumhuriyet çocuklarına edebiyat ne yolda hangi gaye ile öğretilmelidir?

 

Hazır bulunanlardan biri, bugünkü edebiyat öğretim sistemine karşıydı. Bugünün programını edebiyattan beklenen hizmete uygun bulmuyordu; ona göre bugünkü edebiyat eğitimi, düşünceye ve ruha hitap etmeyen bir şekilde yapılmaktadır; halbuki edebiyatın rolü bu değildir; onun daha geniş ve kapsamlı bir hizmet alanı vardır. 

 

Atatürk, bunun üzerine o arkadaşına, edebiyatın nasıl okutulması ve ne şekilde programlaştırılmasının uygun olacağını sordu. Bu arkadaşının cevabı, kara tahta üstüne şu suretle tespit edilmiştir:

 

1.      Ona analiz ve sentez kabiliyeti vermek;

2.      Ona, dünyayı, insanlığı anlatmak;

3.      Onu, bir üsluba sahip kılmak;

4.      Onu başlı başına yardımcısız çalışır hale koymak;

5.      Onu, bütün bu vasıf ve kıymetleriyle, mensup olduğu toplumu yükseltebilecek surette yetiştirmek.

  

Bütün bu mesaide, özel ve genel tarih ve bu tarihten en ileri gitmişlerin, yani devletçilikte, askerlikte, bütün ilim ve fen teknik branşlarında, ekonominin bütün sahalarında, tetkik ve örnek alınmaya en çok değer eserleri ve müessirleri tanıtmak öğretim sisteminin en temel taşları olmalıdır.

 

Bundan sonra Atatürk, edebiyatla ilgi ve iştigalini bildiği, diğer bir arkadaşına şu suali sordu: "Osmanlı devrinde ve Cumhuriyet rejimine kadar olan zamanlarda, edebiyattan ne anlaşılırdı? O devrin mekteplerinde edebiyat nasıl okutulurdu? Nihayet bugün, edebiyat tedrisatı ne suretle yapılmaktadır?”

 

Atatürk’ün bu şeklide sualine cevap veren arkadaşı , öğretim hayatından çekileli çok yıllar olduğu ve bugünkü edebiyat öğretim programlarını bilmediği için, şimdiki öğretim sistemine dair bir şey söyleyemeyeceğini , Osmanlı devrinde Tazminat’ tan evvel ve onu izleyen zamanlardaki edebiyat anlayışlarını ve öğretimi hakkındaki bilgisini ve edebiyatın söz ve anlam sanatlarından bahseden bir ilim olarak okutturulmakta olduğunu ve herhalde karatahtaya yazılan gayelere göre bir edebiyat dersi okutulmadığını bildirdi.

 

 Bunun üzerine, Atatürk, şunları dikte ettirdi:

 

Osmanlı devrinde ve bugüne kadar geçen Cumhuriyet çağında ve bundan evvelki Türk kültürel çağlarında ve hatta bütün kültürlü medeni cemiyetlerde edebiyat denildiği zaman şu anlaşılır: Söz ve manayı, yani insan dimağında yer eden, her türlü bilgileri ve insan karakterlerinin en büyük duygularını, bunları dinleyenleri veya okuyanları, çok alakalı kılacak surette söylemek ve yazmak sanatı. Bunun içindir ki, edebiyat, ister nesir halinde olsun, ister nazım şeklinde olsun, tıpkı resim gibi, heykeltıraşlık gibi, bilhassa musiki gibi, güzel sanatlardan sayılagelmektedir.

 

Beşeriyette en müspet ilim ve en ince teknik esaslarına dayanan hayatla ve kanla karşılamak kendileri için kaçınılmaz olan askerlik gibi yüksek bir idealist meslekte dahi, kendi içinde bulunduğu içtimai heyete anlatabilmek ve bu büyük insanlık ve kahramanlık yolculuğunu hazırlayabilmek için uyandırıcı, hedeflendirici, yürütücü ve nihayet fedakar ve kahraman yapıcı vasıtayı edebiyatta bulur.

 

Bu itibarla, edebiyatın her insan cemiyeti ve bu cemiyetin hal ve istikbalini koruyan ve koruyacak olan her oluşum için, en esaslı terbiye vasıtalarından biri olduğu kolaylıkla anlaşılır.

 

Bunun içindir ki, Türkiye Cumhuriyeti Kültür Bakanlığı, edebiyat tedrisinde şu noktalara, bilhassa ehemmiyet ve kıymet vermelidir:

 

1.     Türk çocuğunun kafasını, yaradılışından gelen, dikkat ve itinaya göre oluşturmak. Bu Cumhuriyet’in sağlık sistemi ile alakadar olan bakanlığa da düşen bir vazifedir.

2.     Güzel muhafaza edilen Türk kafa zekalarını açmak, yaymak, genişletmek. Bu bilhassa Kültür Bakanlığı’nın vazifesidir. Bununla birlikte olarak, yetenekli Türk çocuk, kafalarına müspet ilim ve maddi teknik mefhumlarını, yalnız nazari olarak değil aynı zamanda uygulamalı araçlar ile de yerleştirmek.

3.     Bir taraftan da, Türk kafalarındaki kabiliyetleri, Türk karakterindeki sağlamlıkları, Türk duygularındaki yükseklik ve genişlikleri, kendilerini hiç zorlamadan, natürel bir tarzda ve olduğu gibi ifadeye onları alıştırmak.

 

Bunlar yapılınca, netice şu olacaktır: Türk çocuğu konuşurken, onun beyan ve anlatış tarzı Türk çocuğu yazarken, onun ifade üslubu, kendisini dinleyenleri onun yürüdüğü yol götürebilecek. Bu kabiliyeti sayesinde, Türk çocuğu kendisini dinleyen veya yazısını okuyanları peşine takarak yüksek Türk ülküsüne iletebilecek, ulaştırabilecektir.

 

Bu edebiyat anlayışı, böyle bir edebiyat tedrisi sayesindedir ki, edebiyat kavramından anlaşılan gayeye varmak mümkün olabilir.

 

İşte Atatürk, bu naklettiğim sözleriyle edebiyatı tanımlamış ve edebiyatın öğretim amacını açıklamıştır. 


Kaynak: Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler, Afet İnan

Blog Etiketleri :
IdeaSoft® | E-Ticaret paketleri ile hazırlanmıştır.