Atatürk’ün Türkiye’yi Çağdaşlaştırma Sürecinde Milli Kültürün Korunması ve Zenginleştirilmesi
Atatürk’ün Çağdaşlık ve Milli Kültür Anlayışı
Tümgeneral Sıtkı Aydınel’in konuyla ilgili olan bu güzel yazısını sizlerle paylaşmak isteriz:
Atatürk bir konuşmasında: ‘Efendiler, yaptığımız ve yapmakta olduğumuz inkılapların gayesi, Türkiye Cumhuriyeti halkını tamamen asri ve bütün mana ve eşkaliyle medeni bir heyet-i içtimaiye haline isal etmektir. İnkılabımızın umde-i asliyesi budur. Bu hakikati kabul edemeyen zihniyetleri tarumar etmek zaruridir. Şimdiye kadar milletin dimağını paslandıran, uyuşturan bu zihniyette bulunanlar olmuştur. Herhalde zihniyetlerde mevcut hurafeler kamilen tard olunacaktır. Onlar çıkarılmadıkça dimağa hakikat nurlarını infaz etmek imkansızdır‘ demiştir.
Burada geçen ‘asri’ sözcüğünün karşılığı ‘çağdaş’ olarak; ‘medeni’ sözcüğünün karşılığı da ‘uygar’ olarak kabul görmüştür.
Çağdaşlık konusu bilim adamlarından bazısı tarafından tek başına ‘çağdaşlık’ olarak, bazılarınca ‘akılcı yaklaşım ve çağdaşlaşma‘, bir kısmınca da ‘çağdaşlık ve Batılılaşma‘ ve ‘modernleşme‘ olarak ele alınmış ve incelenmiştir.
Çağdaşlaşma
Prof. Dr. Emre Kongar‘a göre çağdaşlaşma; ‘Batılılaşma, sanayileşme terimlerine eş anlamda kullanılan modernleşme, Batılı toplumların dışında kalan toplumların, Batılı toplumların sağladıkları gelişmişlik düzeyini model alarak girdikleri değişim sürecini tanımlamak için, yine Batılı toplumbilimciler tarafından oluşturulmuş bir kavramdır‘.
Prof. Dr. Suna Kili de ‘Çağdaşlaşma, kaynakları usçu bir biçimde kullanarak bir toplum kurmayı amaçlar. Çağdaş toplumteknoloji, toplumsal dayanışma, kentleşme, okur-yazarlık, toplumsal hareketlilik ve toplumsal kimlik gibi öğelerin yaygın olduğu bir toplum olarak tanımlanabilir‘ demektedir.
Çağdaşlaşma olgusunun dayandığı temel inanç, usçuluk ve bilimsel denetleme olarak tanımlanabilir. Çağdaşlaşma olgusu, hem devletin, hem de toplumun geniş çapta dinamikleşmesini öngörür. Çağdaşlaşma yalnızca sanayileşme değildir. Ayrıca toplumsal, psikolojik ve siyasal değişmeyi de içerir.
Yine Kili’ye göre, geleneksel bir toplumun çağdaşlaşmasını tümden sağlamak ve bu yönde başarıya ulaştırmak için dört alanda geleneksel güçlerin karşı koymaları önlenmelidir:
- Kişinin davranışları
- Siyasal
- Ekonomi
- Toplumsal yapı
Çağdaşlaşmaya Başka Tanımlar
Prof. Dr. Halil İnalcık, çağdaşlaşmayı ‘modernleşme’ olarak nitelendirerek, tarihi bir bakış açısıyla ele almaktadır: ‘J. Burckhardt’tan gelen bir akıma göre modern Avrupa Rönesans ve Reform’dan doğmuştur. Bu hareketler, ferdiyetin geleneklere isyanı, ferdin duyma, düşünme, tapma ve yaratma çabalarına otoritelerden azade serbest gelişme iradesini temsil eder ve klasik kültürde bu ihtiyaca bir destek ve örnek bulmuştur. Böylece bütün tezahürlerinde yeni bir çağ, yeni bir Avrupa doğmuştur.
Bu akıma bağlı olarak bazıları ilmi, rasyonel zihniyeti Batı medeniyetinin temel prensibi olarak belirlerler ve derler ki, Batı kültürünü Doğu kültürlerinden ayıran başlıca özellik, Batılı insanın eski Yunan gibi insana ve kainata objektif bir gözle bakabilmesidir. Olayları objektif bir şekilde müşahede ile rasyonel bir şekilde düzenlemeye çalışır. Buna karşı Doğulu, her şeyi mistik, ilahi bir sebebe bağlar. O nedenle olayları kontrol idaresini kendinde görmez. Halbuki Batılı insan tabii ve içtimai muhitini kontrol kudretini kendinde görür.
Yukarıda yapılan bilimsel açıklamalar ışığında, bireyin çağdaş düşünceye sahip olması birinci koşuldur. İşte Atatürkbunu bunu gerçekleştirmek istemiştir. Kültürümüzü bu düşünceyle ve de sözleriyle gerçek anlamda zenginleştirmek, bireyi, öncelikle akla dayanan bir yaşam düzeyine ulaştırmak istemiştir.
Çağdaşlaşmak bir süreçtir. Zaman yerinde durmamakta, zamanla insan yaşamı daha iyiye, daha güzele, daha rahata doğru ilerlemeye çalışmaktadır. Bunu başarmak için de özellikle teknolojik gelişmelere, bilimsel çalışmalara yönelmek gerekmektedir. Uzakların yakın olduğu, dünyanın daha küçük hale geldiği günümüzde, bu ilerleme durmayacaktır.
İnsanın çağa ayak durma süreci daha da önem kazanarak, ivmelenecektir. Atatürk’ün girişteki sözlerindeki bazı noktaları irdelendiğinde ‘zihniyet’ ve ‘kültür’ devriminden de bahsetmek yerinde olacaktır.
Zihniyet Devrimi
Atatürk’ün yaptığı devrimler daha ziyade kültürel devrimlerolarak değerlendirilse de, onun ilk başta zihniyet anlamında yaptığı devrimlerden bahsetmek yerinde olacaktır. Anonim olarak bilenen ‘Dünyada yapılması gereken en güç üç iş vardır: İnsanı, çeliği ve elması işlemek‘. Çeliği ve elması bugünün teknolojik alt yapısıyla işlemek kolaylaşmıştır ama insanı işlemek hala çok zordur. Atatürk bu konuşmasında, ‘Bu hakikati kabul edemeyen zihinleri tarumar etmek zaruridir. Şimdiye kadar milletin dimağını paslandıran, uyuşturan bu zihniyette bulunanlar olmuştur. Herhalde zihniyetlerde mevcut hurafeler kamilen tard olacaktır’ diyerek insanı işlemenin zorluğunu ne güzel dile getirmiştir.
Zihniyet kavramının birçok tanımı vardır. Özetleyen ise; ‘toplumun bireylerinde gelenek ve göreneklerin etkisiyle oluşan bir davranış, düşünüş ve değerlendirme biçimleri’. Gerçekten de bazı insanlarda ve toplumlarda gelenek ve görenekler o kadar etkilidir ki, bu düşüncelerden onları arındırmak mümkün değildir.
Kültür
Uluslararası bir kuruluş olan UNESCO, kültürü, ‘bir insan topluluğunun kendi tarihsel gelişimi konusunda sahip olduğu bilinç’olarak tanımlamaktadır.
Atatürk de, kültürü muhtelif şekillerde tanımlamıştır. Pek çok yerde ‘hars’ kelimesini kullanmış, bazen de uygarlığın kültürün kapsamı içerisinde olduğunu belirtmiştir. 1930 yılının yaz aylarında Yalova’da bir gece toplantısında Afet İnan‘a yazdırdığı sorulara verdiği yanıtlarda şöyle demiştir: ‘Bence medeniyeti harstan ayırmak güçtür ve lüzumsuzdur. Bu nokta-i nazarımı izah için hars ne dermektir tarif edeyim: Bir insan cemiyetinin a) devlet hayatında, b) fikir hayatında, c) iktisadi hayatta yani ziraatta, sanatta, endüstri, sanayi ve ticarette; kara, deniz ve hava münakaleciğinde yapabileceği şeylerin muhassalasıdır.‘
Görüldüğü gibi Atatürk’ün bu tanımı kültürü tüm devlet ve sosyal hayatı içine alarak, çok geniş bir şekilde ele almıştır. Atatürk’ün diğer kültür tanımlarını da belirterek onun ana fikrini daha iyi anlamış olacağız:
‘Kültür, okumak, anlamak, görebilmek ve görebildiğinden anlam çıkarmak, intibah (uyanmak) almak, düşünmek, zekayı terbiye etmektir.’
‘Yine insan enerjisi ile fakat tabiatın ona iltifat edildikçe tükenmez yardımıyla yükselen, genişleyen insan zekası, hudutsuz kavrayış anlamında insanım diyen bir vasf-ı mahsusu (özel niteliği) olur.’
İnsan, hareket ve faaliyetin yani dinamizmin ifadesidir., bu böyle olunca kültür; yukarıda ifade ettiğimiz insanlık vasfında insan olabilmek için bir esasi unsurdur.’
Bunu kısaca izah edelim: Kültür tabiatın yüksek feyizleriyle mesut olmaktır. Bu ifade içinde çok şey mündemiçtir (saklıdır). Temizlik, saflık, yükseklik, insanlık, vs. Bunların hepsi insanlık vasıflarıdır. İşte kültür, kelimesini mastar şekline soktuğumuz -geliştirmek, kültür yaymak-, insana verdiği yüksek vasıfları kendi çocuklarına, hafidlerine ve atisine (torunlarına ve geleceğine) vermesi demektir.’
Ord. Prof. Dr. Aydın Sayılı bu tanımları şöyle yorumlamaktadır: ‘Görüldüğü üzere, Atatürk, kültürü toplumun faaliyetlerinin tümü olarak ele aldığı gibi, toplumu oluşturan bireylerin çeşitli durumlar karşısında zihinsel bir vaziyet alışı, insan zihnini süsleyen bilgi dağarcığının içerdiği ve özellikle insan zihnindeki özümsenmiş ve bütünleşmiş bilgi birikimi olarak da tanımlamaktadır.’
Kaynak: Atatürk Haftası Armağanı, 10 Kasım 2009, Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yayınları