Atatürk ve Çocuk Sevgisi - 2
Atatürk’e dair söylenecek ne çok şey var. Hangi söz onu tam anlamıyla tarif edebilir? İnsan sevgisini mi ülke sevgisini mi dil sevgisini mi anlatmalı onu sizlere tanıtabilmek için.
Hepimiz onu büyük komutan, ülkemizin kurtuluşu için mücadele vermiş büyük devlet adamı gibi klasik kalıplarla anlattık bugüne dek, belki de bu kalıp yapılar yüzünden tam anlamıyla onu anlama imkanı yakalayamadık.
Ancak o Türk milletini daima gözlemlemiş ve bu vatan topraklarında yaşamını sürdüren bireylerin neye ihtiyacı olduğunu her daim doğru tespit etmiştir. Bu nedenle Türk ulusuyla buluştuğu her an yaptığı konuşmalar büyük önem arz etmektedir.
Bu yazımızda Atatürk’ün çocuk sevgisine değinmek istiyoruz. Savaşlarla, bağımsızlık mücadelesiyle ‘kültür’den yoksun kalan milletimizin çocuklarla yeniden ayağa kalkacağının bilincindedir Atatürk.
Nitekim 23 Nisan 1920’de TBMM’nin açıldığı bu kıymetli günü Türk çocuklarına hediye etmesi de tesadüf değildir. İleri görüşlü, aydın, hümanist insan Atatürk; Birleşmiş Milletlerden tam 59 yıl önce çocuklara toplumumuzun kurtuluş gününü hediye etmiştir. Atatürk’ün çocuklara armağan ettiği bu kıymetli günden yola çıkarak çocuğun bir toplumun mirası olduğunu ve temelini oluşturduğunun farkında olduğunu söylemek yanlış olmaz.
Atatürk’ün bu davranışının tüm dünyaya örnek olduğu muhakkaktır. 1979 yılını Birleşmiş Milletler, ‘Dünya Çocuk Yılı’ ilan etmiştir.
1922 yılında Bursa’yı ziyareti sırasında, seslendiği kesim ne bürokrasi ne öğretmen ne de doktordur.
‘Küçük hanımlar, küçük beyler!
Sizler hepiniz geleceğin bir gülü, yıldızı ve ikbal ışığısınız.
Memleketi asıl ışığa boğacak olan sizsiniz.
Kendinizin ne kadar önemli, değerli olduğunuzu düşünerek ona göre çalışınız. Sizlerden çok şey bekliyoruz.’
Söylemek istediklerini, umutlarını gencecik fidanların gözlerinin içine bakarak söyleyen koca yürekli bir adamdı o.
Mustafa Kemal, yine Bursa’da yaptığı konuşmasında eğitimin temellerine dikkat çekmiştir. Öğretmenlerimizin bu söylediklerini ‘ödev’ haline getirmesini temenni etmiştir.
‘Okul, genç kafalara, insanlığı saymayı, ulus ve ülkeyi sevmeyi, bağımsız yaşamayı öğretir; bağımsızlık tehlikeye düştüğü zaman onu kurtarmak için tutulması gereken en doğru yolu öğreten okuldur. Ülkemiz içinde uygar düşüncelerin, çağdaş ileriliklerin vakit yitirilmeksizin yayılması ve gelişmesi gereklidir. En önemli ve verimli ödevlerimiz öğretim ve eğitim işleridir. Bu işlerde ne yapıp başarıya ulaşmamız gerekir. Bir ulusun gerçek kurtuluşu ancak bu yoldadır. Bu zaferin sağlanması için hepimizin tek can, tek düşünce olarak belirli bir program üzerinde çalışmamız gerekir. İleri ve uygar bir ulus olarak çağdaş uygarlık alanı ortasında yaşayacağız.’
Bu ulusun her ferdinden özellikle de çocuklarından umutludur Atatürk. Türk halkının bağımsızlığı için mücadele etmekten belki de hiçbir zaman özel hayatına gereken özeni gösteremeyen Atatürk, çocuk sahibi olamamış ancak tüm Türk çocuklarının istikbalini, kendin doğmamış evlatlarının istikbali olarak düşünmüştür.
Üstelik engin bir hoşgörü ile yaklaşmıştır çocuklara. Onlarla sohbet etmiş, nice anı biriktirmiştir.
Nitekim bir yolculuğu sırasında, mola verdiği bir yerde türkü söyleyen bir çocuğu duyar. Çocuğu büyük bir ilgiyle dinler. Çocuğun sesinden oldukça etkilenir. Büyük bir heyecanla ‘Bis, bis!’ der. Çocuk, Atanın suratına bakakalır. Atatürk çocuğu yüreklendirmek için bis kelimesinin anlamını açıklar. ‘Çok beğendim, bir daha, bir daha’ der çocukça bir sevinçle. Atatürk’ün heyecanından gururlanan çocuk başlar bir kez daha türküyü söylemeye. Atamızın keyfi iyice yerine gelir. Böyle güzel türkü söyleyen hatta kendini kırmayıp ikinci kez söyleyen bu çocuğu ödüllendirmek ister. Cebinden biraz para çıkaran Ata, çocuğa uzatır. Çocuk oldukça mutludur yaşadığı bu dakikalar ve aldığı harçlık için. Ancak Atatürk bu sefer zekasıyla hayrete düşürecek bir çocuğa denk gelmiştir. Atamızın verdiği harçlığı cebine koyarken vakit kaybetmeden diğer elini açar ve Atamızın gözünün içine bakarak ‘Bis, bis!’ der. Atatürk’ün dili tutulur adeta. Dayanamaz kahkahayı koyuverir.
‘Milletin bağrından temiz bir nesil yetişiyor. Bu eseri ona bırakacağım ve gözüm arkada kalmayacak.’ diyecek kadar güvenir onlara. Öyle ki her anlamda çocukları koruyup kollar. Gerçekten gözünün arkada kalmaması konusunda samimidir. Nitekim kimsesiz çocukları korumak ve eğitmek amacıyla Türkiye Çocuk Esirgeme Kurumunu kuran kişi yine Mustafa Kemal Atatürk’tür.
Her daim bizimle iç içe yaşamış Atamızı her gün daha fazla özlememiz tesadüf değil. Onun mirasına sahip çıkabilmek dileğiyle…